Posts Tagged ‘istanbul tiyatro festivali’

Tiyatro Festivali Notları – 3 : Oyunbaz’dan “Kral Lear”

Sunday, June 1st, 2014

Oyunbaz grubu 18. Istanbul Tiyatro Festivalinde sergiledikleri başarılı “Rosencrantz ve Guildenstern Öldüler” performanslarından sonra bu defa 19. Istanbul Tiyatro Festivali’nde William Shakespeare’in en önemli tragedyalarından biri olan “Kral Lear” oyunu ile tiyatro severler ve festival seyircisinin karşısına çıktılar.

Oyunbaz uzun bir süredir takip ettiğim, oyunlarını ve tiyatro anlayışlarını beğenerek ve ilgiyle takip ettiğim bir grup. ODTÜ oyuncuları döneminden beri tiyatro çevrelerinde gerek sahnelediği oyunlar ve gerekse de bu oyunlara getirdiği ilginç ve çağdaş yorumlarla adından söz ettiren yönetmen Abdullah Cabaluz tarafından sahneye konan “Kral Lear” genel olarak başarılı bir Shakespeare yorumu.

“Kral Lear” Shakespeare’in en önemli tragedyalarından biri. Artık yaşlanan Kral Lear Britanya Krallığı’nı üç kızı arasında paylaştırmaya ve artık krallık işleri ile uğraşmak yerine dinlenmeye ve keyf sürmeye karar verir. Krallığını üç kızı arasında paylaştırırken en büyük payı kendisine karşı sevgisini en etkili cümlelerle ifade eden kızına verecek, “emekliliğinde de sırayla kızlarının yanında kalacaktır. Büyük kızları bu oyunu kuralına göre oynarken en küçük kızı dürüstlüğünden ödün vermez ve sevgisini “bir çocuğun babasını ne kadar sevmesi gerekiyorsa o kadar sevdiğini söyler. Kral Lear kızının bu tavrına sert tepki verir, evlatlıktan reddeder, krallık “oyunu kuralına göre oynayan” iki kızı arasında bölüştürülür. Krallıktan paylarını alan büyük kızlar daha sonra babalarının iktidar gücünü de etkisizleştirecek ve amansız bir iktidar kavgasına girişeceklerdir.


“Kral Lear” Shakespeare’in oyunları arasında anlaşılması ve sahnelenmesi hiç de kolay görünmeyen bir oyun. Özellikle Kral Lear karakteri ve kişilik özellikleri kendini kolay ele vermiyor, kaldı ki bu yönden farklı yorumlara da açık. Krallığını üç kızı arasında bölüştürmeye kalkması, en büyük payı da kendisini en çok sevdiğini ifade edene bırakacak bir oyun oynamak istemesi Lear’in olgunluğu ve kişiliği üzerine okuyucuda tereddütler bırakırken, yıllardır beraber olduğu kızlarını da sevgi ve kişilik yönünden aslında pek de tanımadığının ispatı. En küçük kızını en çok sevdiğini söyleyebilen ama bu na karşın bir ispat ararcasına “beni ne kadar çok sevdiğini söyleyin” diyebilecek kadar olgunluktan uzak ve biraz da çocukça bir tavır sergileyebiliyor.


Tüm krallık yetkilerini, topraklarını ve servetini kızlarına bırakırken, buna sahip olanlarının kendisini “yok sayacaklarını” ve “yok etmek isteyeceklerini” bilemeyecek kadar da naif davranabiliyor. İktidarın doruğuna çıkmış bir kral’ın iktidar mücadelesinden bi haber olması ne kadar mümkün? Dolayısıyla salt oyun metni üzerinden Kral Lear’in kişilik özelliklerini anlamak çok da kolay değil. Çocukça bir oyun oynayarak kızlarının sevgilerine kanıt arayacak kadar çoçuk, kızlarının gerçek niyetini ve hislerini bilemeyecek kadar olgunluktan uzak, sırf rahat edebilmek ve devlet işleri ile uğraşmamak için krallığını ve servetini kızları arasında bölüştürürken “krallık” ünvanını korumak isteyecek kadar da bencil bir Lear söz konusu. Kral Lear’dan deliliğe uzanan yolda gerçekleşen dönüşümler de cabası.

Başka Shakespeare oyunlarında olduğu gibi bu oyunda da Shalespeare bize insanı, iktidarı ve doğa üstü güçler ve tanrı ile olan ilişkimizi anlatıyor.

Oyunbaz grubunun “Kral Lear” yorumu ise bazı noktalar dışında genel olarak başarılı bir Shakespeare yorumu. Sahne tasarımı ve dekor anlamında “alıştığımız” oyunbaz tarzı bu oyunda da kendini hissettiriyor. Basit ama etkili bir sahne tasarımı söz konusu. Sahne tasarımı anlamında oyunun ruhuna, yorumuna ve hızına uygun olmayan hiç bir unsura gerek sahne olarak gerekse dekor olarak yer verilmiyor, ki bu durum her zaman takdir ettiğim bir şey. Bu anlamda kostümde Hilal Polat ve dekor da Sanem Gençalp başarılı bir iş çıkarmış. Sahne tasarımına dair yeri gelmişken “Propeller Theatre Company’nin festivalde sergilediği “Bir Yaz Gecesi Rüyası” hakkında bloga yazdığım Michael Pavelka’nın şu satırlarını tekrarlamak istiyorum:

“Michael Pavelka kendi tasarım anlayışına dair sarf ettiği aşağıdaki cümleler her oyun tasarımcısı/dekorcusu için rehber niteliğinde; benim tasarım anlayışım oyuncuların ne giyinip kuşandıklarından ya da sahnede nelerin arasında dolaştıklarından ziyade oyuncunun ve sahnenin yarattığı dinamizmi yakalamak ve tasarımla sahneleme anlayışını kaynaştırmakla ilgilidir.

Oyunun açılışında yönetmen tarafından eklendiğini düşündüğüm (metinde yok) sahne, Kral Lear’in güç ve iktidar sahibi iken dahi kişiliğindeki “çocuksu” ve “olgunlaşmamış” tarafına vurgu yapan etkili bir sahne.

Kral Lear rolünü oynayan Kansu Gül’ün Kral Lear yorumu Kral Lear’in yukarıda sözünü ettiğimiz dönüşümlerini yansıtmak da biraz daha başarılı olabilirdi. Öte yandan hem oyunun özü ile ilgili olan hem de oyunun akışında kısa ama önemli bir işlev üstlenen “soytarı” karakterinin üstlendiği işlevde belli ölçüde zayıf kaldığı kanısındayım. Öze dair olan işlevi itibariyle replikleri genelde “alaycılık” ile çıplak bazı gerçekleri krala ve/veya seyirciye iletmek olan “soytarı” karakteri aynı zamanda oyunun göstermeci ve stilize tarzının da bir minyatürü gibi düşünülmüş olmasına rağmen bu işlevi daha stilize ve etkili yerine getirebilirdi.

Sahne tasarımı, dramaturji, yorum ve müzik olarak iyi bir yapım ortaya koymuş Oyunbaz grubu. Shakespeare’in en zor oyunlarından birinin altından başarıyla kalktıklarını söylemek mümkün.

Son olarak tamamen kişisel hislerime dayanarak ve göreceli olarak söyleyebilirim ki daha önceki oyunlarında (mesela “Bernarda Alba’nın Evi” gibi) ile kıyaslandığında benim biraz daha yüksek beklentim vardı Oyunbaz’ın Kral Lear yorumundan.

iyi festivaller, keyifli seyirler!