kanlı bir sarıÂşınla şangay trenindeyim
Not: Bu yazı arkadaşım Burak Çatlı tarafından 20 Ekim 2005″te yazıldı. Arşivleri karıştırırken gözüme ilişti. “dostluk teklifsizliktir” diyerek iznini almadan blogumdan paylaşıyorum.
—–
“Ay burayı da hep mühenÂdisÂler sarÂmış, insan sosÂyal konuÂları konuÂşaÂcak adam bulaÂmıÂyor” dedi, siyah küt saçlı, zeyÂtin gözlü hatun kişi. “HanıÂmeÂfendi biz o işten sadece ekmek paraÂmızı kazaÂnıÂyoÂruz, buyÂrun, sosÂyal konuÂları da konuÂşaÂbiÂliÂriz pekala” dedim kenÂdiÂsine, “Hem ÖSS geçeli çok oluÂyor, bitti artık o sayıÂsalcı sözelci ayrımı.” GözÂleÂrini kırpıştırdı.
“takma kirÂpikÂleÂrinde hülÂyalı dumanlar”
YazÂmayı sevenÂlerle, yazarÂlar araÂsınÂdaki fark işte burda ortaya çıkıyor (Aynı ayrımı, hepiÂmiÂzin sağÂlığı açıÂsınÂdan, şiirle ilgiÂleÂnenÂlere de öneriÂrim). YazarÂlar refÂleks gibi, sanki herÂgün kolunu burÂnunu kaşıÂdığı gibi, küt diye yazaÂbiÂliÂyorÂlar. Oysa yazÂmayı sevenÂler için bu durum geçerli değil. EdiÂtör yazı isteÂyince öylece kalıÂnaÂbiÂliÂyor. Tamam, benim bu hafta başka yazım yoktu diye hak araÂnaÂbiÂlir ama, bunun gazeÂteye fayÂdası yok.
“yabanÂcıÂlar lejyonu”nda franÂsız teğmeniyim”
YazÂmayı sevenÂler için yazıÂnın önce zihinde oluşÂması gereÂkiÂyor. O konuda yazÂmak için şiddetli bir tutku gereÂkiÂyor. YazÂmasa biliÂyor ki dünya bozulÂmaÂyaÂcak. Zaten yazÂmaÂnın kenÂdisi tıpkı eğiÂtimÂciÂlik gibi “enaÂyice” bir eylem. Kimse okuÂmuÂyor. OkuÂyan anlaÂmıÂyor. AnlaÂdıÂğını sanan ilk söyÂleÂşiÂnizde gider burÂcuÂnuzu sorar. YazÂmayı sevenÂlerde ise böyle bir durum hiç yok. Yani kitle, söyÂleşi falan. O yüzÂden tutku şart.
“belki harp divaÂnınÂdan idaÂmım çıkar”
Gel gör ki, adına ediÂtör deniÂlen canlı alt kümesi, bu tür mazeÂretÂlerÂden anlaÂmaÂyaÂcak kadar acıÂmaÂsız. “TutÂkulu oluÂnaÂcak, ol!” deyince, yazıÂnın çıkacaÂğını sanan garip bir canlı koloÂnisi bunÂlar. Hal böyle olunca yazÂmakÂtan başka çare kalÂmıÂyor. Ne zaman yazıÂlaÂbiÂlir? Genelde yazıÂnın tesÂlimi gereÂken zamanÂdan iki saat sonÂrası en verimli zamanÂlarÂdır. Ol zaman, artık vücut inaÂnır ki, herÂşeÂyin sonu gelÂmişÂtir. “Cümle aleme kepaze olaÂcakÂsın” düşünÂcesi bütün vücudu sarar. Bir hayatta kalma duyÂguÂsuyla, klavÂyeye salÂdıÂrıÂlır. İyi yazıyı tetikÂleÂyen horÂmoÂnun adreÂnaÂlin olduğu konuÂsunda ciddi argüÂmanÂlaÂrım var.
“bitÂmiÂyor nedense başÂlaÂyan hiçÂbir film”
Bir de tabi yoğunÂlaşma lazım. Bir solukta çıkmalı ki doğal olsun. MakÂyaj sonra. Tabi bu arada inek bir araÂkaÂdaÂşıÂnız gelip “bak interÂnetÂten Pamela AnderÂson resmi bulÂdum”, ya da “Fener”in maçı ne oldu?” gibi soruÂlar soraÂbiÂlir. SesÂsiz kalÂmak, “o artık yaşÂlandı, ben masum halini seviÂyorÂdum”, “eşeÂğin ayağı oldu” gibi yanıtÂlar böyle durumÂlarda kurÂtaÂrıÂcıÂdır. Juliet Binoche için henüz bir reçeÂtem yok.
“ne yapÂsam içimde o eski sinemalar”
Aziz Nesin”in nasıl yazıÂyorÂmuÂşum diye bir yazısı vardı. KenÂdiÂsine okurÂları soruÂyorÂmuş nasıl yazıÂyorÂsun diye. O da ince ince dalga geçiÂyordu. İşte rüzÂgar şöyle esmeli, böyle bir müzik çalmalı, ışık doğuÂdan 37 derece ile gelÂmeli diye. Sonunda da yok böyle birÂşey ben her şartta, her yerde yazaÂrım demişti. Aziz Nesin yazardı. YazÂmayı sevenÂleÂrin böyle bir durumu yok ki. YazÂmak çok zor.
“galiba tahÂtaÂbaÂcak korÂsan gemisindeyim”
Bir kereÂsinde Ergün Gündüz-İlhan Ertem-Galip Tekin bir çizgi-roman derÂgisi çıkardı. Bu derÂgiÂler genelde batar. Bu da battı. Fakat derÂgiÂnin ilk sayıÂsında İlban Ertem çok uzun bir roman yayınÂladı. İlban Ertem büyük ustaÂdır. Ben demeÂsem de ustaÂdır. Desem de. Neyse ben çok mutlu oldum. Vicdan?ın, üniverÂsiÂteli Mahmut”un yaraÂtıÂcısı, en güzel İstanÂbul Vapuru ve TakÂsim MeyÂdanı kariÂkaÂtürü çiziÂciÂsinÂden böyle bir roman okuÂmakÂtan. Lakin ikinci sayı bir de ne göreÂyim. Hepi topu bir ya da iki sayfa. çizecek birÂşey çıkmadı diyor. KenÂdimi aldaÂtılÂmış hisÂseÂtim. KızÂdım. Oysa ne kadar dürüstçe. Şimdi anlıyorum.
“prenÂsesÂler cariÂyem akdeÂniz bana dar”
İlhan SelÂçuk herÂgün yazar. Bazen bunu 3 ay önce de yazÂmıştı, bazen de bunu niye yazÂmış ki diye düşüÂnüÂrüm. Şimdi anlıÂyoÂrum. Bir de yazÂmaÂnın avanÂtajı var. Sabah 5″de bulÂsaÂnız konuyu, 6″ya kadar yazıp basÂkıya yetişÂtiÂrirÂsiÂniz. çizerÂlik öyle mi? Konuyu bulÂduÂnuz. Durum hala 0-0. önce öykü maketi yap. Sonra kurÂşunÂkaÂlem eskiz. Sonra çinile. RenkÂlenÂdir. Sonra inek arkaÂdaÂşıÂnız (aynı arkaÂdaş değil) gelip ya çini mürekÂkeÂbini ya da çayını çizime dökÂsün. BaşÂtan! çizerÂlik zor iş zor. çizmeyi sevÂmek daha da zor.
“günÂlerÂdir teksas”ta eşkıya izindeyim”
Yazı bitÂtikÂten sonra tabi ki o haliyle e-posta progÂraÂmınÂdan, gönÂder tuşuyla yolÂlaÂnaÂmaz. YazıÂnın genel havaÂsıÂnın inceÂlenÂmesi, akıÂcıÂlıÂğıÂnın sağÂlanÂması lazım. Yazım yanÂlışÂlaÂrıÂnın düzelÂtiÂmesi (yanÂlızÂlaÂrın yalÂnız yapılÂması) lazım. Uzun cümÂleÂler olur, kör makasla mukÂkavva kesme hissi veren, onlaÂrın bölünÂmesi lazım. BeyÂlik anlaÂtımÂlar olur; onları temizÂleÂmek lazım. SenÂteÂtik cümÂleÂleÂrin (anne dün 5.6 şiddeÂtinde bir depÂremle salÂlanÂdık) ve dubÂlaj Türkçesi?nin temizÂlenÂmesi lazım. Kaçar arada bir bazı şeyler ama onlar günah değil. Bilgi veriÂliÂyorsa, gidip kayÂnakÂtan o bilÂgiÂnin kontÂrolü lazım. Fakat herÂşeyÂden önce : Konu lazım konu!
“hızlı tabanca çeken üstüme kim var”
Bu siyah küt saçlı, zeyÂtin gözlü hatun kişi hala bakıÂyor gülümÂseÂyeÂrek. “BuyÂrun hanıÂmeÂfendi” diyoÂrum, “sosÂyal konuÂlarÂdan konuÂşaÂlım”. Belki yazaÂcak bir şey çıkar!
“tarÂzan zor durumda yetişmeliyim”
Gelecek yazıya dek sevÂdiÂğiÂniz eski pop şarkıÂlaÂrın, yeni zıpırÂlar taraÂfınÂdan söyÂleÂnip, “cover” yapılÂmaÂması dileğiyle…
“ne yapÂsam içimde o eski sinemalar”
Burak Çatlı
–