mukadderat

mukadderat sözlük anlamıyla yazgı demek. sözcükler ve kelimeler zihnimizde sözlük anlamlarıyla olduğu kadar kendi kişisel tarihimizdeki anlamlarıyla da varolurlar. ben “mukadderat” sözcüğünü hep “ölüm” le bir tuttum. ne zaman “mukadderat” sözünü duyduysam, hemen ardından “ölüm” geliyor zihnimin düşünce dizgesinde. nerede “mukadderat” tan söz açıldıysa, orada bir “yokluk ve yoksunluk” hissettim hep.

“ölüm gidenler için değil kalanlar içindi”

“ölüm” ün gidenler için mi, yoksa kalanlar için mi olduğunu bilmiyorum, bildiğim; gidenler için “yokluğun”, kalanlar için de “yoksunluğun” mukadderat olduğu.

zamanın akışı yokluğun varlığına da, yoksunluğun ağırlığına da hep üstün geliyor.  ölüm, yaşamın bir parçası ve biz yaşama dair herşeye “alışıyoruz”. Hayatımızın kaydadeğer bir kısmında varolanın, bir daha hiçbir zaman hayatımızda olmayacağını bilmek…her yaşamın bir sonu, her ölümün de bir ağırlığı var, biliyoruz, ama ne kadar biliyor olsak da o sonu hemen kabullenemiyoruz.

“cesur yeni dünya” da bir sahnede aldous huxley, kuluçka ve şartlandırılma merkezinde yeni dünyanın çocuklarının ölümün doğallığına nasıl şartlandırıldığını anlatır, aynı anda da vahşi dünya’dan gelen Joe’nun, annesinin ölümüne nasıl üzüldüğünü ve isyan ettiğini de…

daha çocukluktan duymaya alıştığımız “ölüm”, gidenleri “yokluğa”, kalanları da yoksunluğa taşırken, o ‘gidenler’ ortak yaşamımızdan olmadığı sürece bizler de sanki “cesur yeni dünya” nın insanları / çocukları gibi doğal karşılarız ölümü fakat gidenler yakınlarımızdan olmaya başladıkça da her birimiz birer “Joe” oluveririz. bunu çok da garipsemiyorum, bir açıklaması vardır elbette.

bazı ölümlerin acısı hep yeni kalıyor…

bazı ölümlerin de acısı olmuyor işte…

iyisi mi “mukadderat” deyip çıkmak işin içinden!

Yorum yap